Hayatımda iki yolculuk
oldu, sanırım asla unutamayacağım, diğerlerinden çok farklı.
İlki Toluca'dan Mexico City'e otobüsle giderkendi. Otobüsün en ön
koltuğunda, bana her açıdan tamamen yabancı bir yere giderken, ne
göreceğimi, ne beklediğimi bilmeden yola baktığım o an, sanırım
en mutlu olduğum andı. Otobüste oturup, ne olacağını, ne
yapacağımı ve ne göreceğimi bilmediğim o an. Ama herhangi bir
bilmemek gibi değil, hiçbir beklentimin olmadığı, ne olacağına
dair hiçbir fikrimin olmadığı cinsten, enine boyuna, dibine kadar
bir bilmemezlik. İlk kez o kadar bilmiyordum. İçimde muazzam bir
sevinç, ne idüğü belirsiz ama tadını ilk defa tattığım,
kokusunu ilk defa kokladığım değişik bir sevinç. Sonradan da o
sevincin bağımlısı oldum. Ama ilki gerçekten farklıymış.
(Aannelikle uyuşturucu bağımlılığı arası bir yer). Şimdi ne
zaman bilmediğim bir yere gitsem, Mexico City'e giden otobüsteki o
heyecanın izi var. Her yeni şehir biraz Mexico City.
Diğeri de Roma-Venedik
arası gece treniydi. Ve sanırım anlatamam bile. Anlatabilirim
sanmıştım. Ama o gecenin bir sürü boyutu var, kelimeler, sesler,
iki ufak çocuk ve babası, Cezayirli bir kız, ona kırdığım pot,
çapraz oturuşumuz. Bir tren kompartmanı önce, ama gece 12'den
sonra sihirli bir çadıra dönüşüyor. Uyku tulumu 6 kişiye
yetecek bir battaniye oluyor soğuktan koruyor hepimizi. Sonra başka
bir battaniye daha çıkıyor büyülü çantadan, o da bizi ışıktan
koruyor. Peri masalındayız artık, sağdan soldan örtüler
uçuşuyor. Ray müziği çalıyor bir taraftan, tren yolculuklarının
o kendine has sesi, çıkırt çıkırt tınk tınk çıkırt çıkırt.
Hem filmin içindeyiz, sallanıyoruz ufak ufak. Hem de dışındayız,
sound trackini de duyabiliyoruz.
Ve sanırım sonunda
gerçekten konuşuyoruz o yolculukta ilk kez. Yani ben konuştuğumu
sanıyorum. Daha önce kimseye anlatmadığım salaklıklarımı bile
anlatıyorum, çünkü aklıma zekice hiçbir şey gelmiyor. O. da
anlatıyor, her zamanki gibi güzel güzel, her zamankinden daha
güzel. Sanırım o da benden hoşlanıyor diyorum, çünkü herhangi
bir insan herhangi bir insana öyle durup dururken kadar tatlı
bakamaz. Bir noktada birkaç saat uyuyalım diyoruz ama ben yalan
kandırıyorum, O.nu izliyorum uyurken. Zaten günlerdir uyumamışım,
alışkanlık yapmış, uyuyamıyorum önce. Alışmamışım böyle
duygulara, heyecandan uyuyamıyorum sonra. Hem içindeyim masalın,
ne olacağını bilmiyorum. Hem de dışındayım, nereye gittiğini
biliyorum hikayenin.
O tren yolculuğundan
sonra da, her tren yolculuğu biraz O.nla oldu. Her tren Roma'dan
yola çıkıp Venedik'e uğradı biraz.
Evet....en son Ekim 2013 gibi demişim yaz diye, iki yıla yakın dolaşmışsın ya bu sorumlulukla:)) değmiş ama beklediğime..
YanıtlaSilya yazım dilinde ilginç bir şey var, belki biraz daha oturup zaman ayırsan
birbirinden harika şeyler çıkacak, çok severek okuduğum birkaç insan arasına gireceksin ha:) şimdi de öylesin o ayrı, maksat daha fazla insana ulaş:)
şimdi merak ettiğim, bu hikayede yazılanların ne kadarı kurgu ne kadarı gerçek:) bi de bakim:)
Haha evet, kronik üşengeçlik dışında yazması da zor bir konuydu, ama iyi ki vermişim o sözü, uolsa 15 seneyi bulurdu:)
SilEhe teşekkür ederim, ve haklısın, özellikle bu son yazıları bir an önce yazayım ve bugüne döneyim diyerek yazdım :) Vefakat, çooooook mutlu oldum beğenmene:)
Kurgu yok bacım, yüzde yüz organik:) sadece o tren yolculuğundan emin değilim, hatırladığım gibi yazdım ama kafam bi dünya olmuş olabilir :))
Devamı da gelicek tabi, Venedik Istanbul ve Melbourne ayakları var:))
:)))
YanıtlaSilharikasın, valla bekliyorum bak, tamam bu defa söz verme, ondan sonra bi yükle gezicen ki hiç istemem:))
ayrıca, tren yolculuğundan sonra noldu, görüştün mü bi daha, şimdi ne aşamada bu durum gibi, edebiyattan çok uzak meraklar içindeyim de:))
YanıtlaSilHaha onlari da yazicam, spoiler vermiyim simdi:p De isin sonunda bi cuval inciri berbat ettim diyeyim:)) (spoiler verdi)
Sil:)))
YanıtlaSilçok heyycannnıı, bekliyorum valla:))