18 Eylül 2011 Pazar

elde var sıfır

Giriş cümlesi hiç yazamam ben. Okulluyken de böyleydim. Kompozisyonmuş essaymiş, başlaması hep zor gelirdi konusu hazır olsa bile. Başladıktan sonra da konuya bağlamakta da çok zorlanırdım mesela ki hala öyle, kaç kere şu bloğun başına oturup, nasıl başlasam acaba diyip düşünürken, peeh boşver diyip kapatmışlığım vardır.

Neyse demem o ki, Meksika'dayım. Bir otel odasındayım. Son 10 gündür en büyük eğlencem de sokaklarda tek başıma hafif korkarak dolaşmak. Ki o da hafta 1-2 gün 2-3 saat olan bir şey. Geri kalanında ben ve kendim yalnızız. Ya blog okuyorum, ya öyle dolanıyorum sitelerde.

Yine her şeyin anlamsız geldiği dönemimdeyim. Yaptığım iş anlamsız (diğer zamanlarda da böyle düşünüyorum, aksini hiç düşünmedim de zaten, ama aile arkadaş şu bu derken batmıyor o kadar gözüme, oyalanabiliyorum) ve bunun anlamsızlığının farkında olduğum halde devam etmem daha da anlamsız geliyor. Yeni işime henüz 8 ay önce başladığım için hala öğrenme safhasındayım ve üzerinde çalıştığım ürünle ilgili çok kafa patlatmam gerek. Bir taraftan okuyorum, diğer taraftan da niye bunu yapıyorum diye sorguluyorum. İki zıt gücün arasında kalarak ilerlemeye çalışmak ise çok yorucu, ki zaten ilerlemiyorsun da.

Sanırım yine 25+/-3 yaş bunalımındayım. 35 yaş sendromu, azgın teke sendromu, lohusalık sendromu bunlar hep bilinen şeyler de, 25+/-3 sendromu neden literatürde kendine yer bulmamıştır da benim bu aptal isimlendirmeme maruz kalmıştır? Çok da yaygın ve vurucu olmasına karşılık üstelik. Üniversiteyi laylaylom okuyup, arada bir abi ben ne yapıcam acaba şeklinde kendini gösteren ama hiç bir zaman ciddiye almadığımız o korkunun, mezun olunca karşımıza etten kemikten olarak çıktığı halidir bu sendrom.

Mezun olursun, araya yüksek lisans ya da askerlik sıkıştırırsın ama bu yaşlar arasında bir yerde, eninde sonunda mutlaka iş bulma adımına geçersin. Şanslıysan hemen bulursun, şanssızsan öncesinde bir de bir doz iş bulamama stresini tadarsın. Ama sonuç aynı kapıya çıkar: Kim için ne için yaptığını bilmediğin, bilsen zaten kendinden daha çok nefret edeceğin bir işi yaparak ömrünü geçirdiğini farkedersin. İşte sendromun kafanı matkapla delmeye başladığı nokta burasıdır.

Düşündüğünle hiç alakası olmayan, ne insanlığa ne bilime, hiç bir şeye katkısı olmayan bir iştesindir, hayatının büyük bölümünü ve enerjini buna harcıyorsundur. Ve üstelik bunu yaptığın için de kendini şanslı hissetmen gerekiyordur, çünkü işi olmayan yüzbinler vardır ve eğer sen düzgün maaşı olan işinden şikayet ediyorsan kusura bakma ama kadir kıymet bilmezin önde gidenisindir. Hah al sana mükemmel bir çelişki daha. Eşit kuvvette iki zıt güç yine seni cenderesine almış, posanı çıkartıyor.

Evet, karnın tok sırtın pektir, başının üzerinde bir çatı vardır. Ama bu zaten olması gerekendir.Bu minimum yaşam standardına sahip olmayan varsa da, bu ancak sahip olanların ayıbıdır. Benim ayıbımdır senin ayıbındır, hiçbir şey olmasa tepkisizliğinle iştirak ettiğin suçtur. Ve evet, itiraf ediyorum: mutlu değilim yaptığım işten. Kazancımla alabileceğim şeyler değil mutlu edebilecekler. Yeni giysi alıp, her yeni giysiye uyan bi ayakkabı, ona uyan bir çanta alarak mutlu olabilenlerden değilim. Olanlara bir şey demiyorum, mutluluğun en yakın AVM kadar yakın ve ulaşılacak olması güzel bir şey. Ama benim için değil. Tüketerek mutlu olmayı anlamıyorum. Üretmem lazım, hem de gerçekten faydalı şeyler üretmeliyim. Ama 18 yaşın salaklığıyla aldığım karar sonucu okuduğum bölüm ile ne üretebilirim, 3 yıldır düşünüyorum ve hala çözemedim. Büyük CEOların, büyük patronların ekmeğine yağ sürmeye devam etmekten başka nasıl bir iş yapabileceğimi bilmiyorum.

Çapı kendimle sınırlı olacak bir kaç planım var aslında, çarkın dışına çıkmaya dair, en azından kendi başımı dinlerim dediğim. Ama yeterli değil bu, sadece kendi paçamı sıyırdığım plan? Yeterince iyi değil. Gözünü kulaklarını kapayarak huzura ermek de yine bencillik değil midir?

Amacın yardım etmekse, e madem fena da olmayan bir işin var, bu sayede daha çok kişiye daha fazla yardım edebilirsin diyebilirsin. Ben de diyorum bazen. Ama sorun şu ki, tüm enerjini ve ömrünü ne idüğü belirsiz amaçlar uğruna harcayıp elinin ulaştığı 3-5 kişiye yardım etmek, şu andaki dengesiz sistemin tıkır tıkır işleyen bir çarkı olarak verdiğim zararı bile telafi etmez ki, ne yardımından bahsediyorsun.

Hayallerim var, fikirlerim var, enerjim ve isteğim de var, babamın tabiriyle az çok kafam da basıyor.
Bir şeyler yapmak lazım ama ne? Bir şeyler yapmak lazım.