3 Ocak 2012 Salı

Kezban uçağa biniyor

Ya anlatacak öyle çok şey var ki, öyle dallı budaklı konular var ki, hangi ucundan başlayacağımı kestiremiyorum. Dolu şişeden sıvıyı dökmeye çalıştığında olduğu gibi. Bir miktar dökülene kadar zorlanıyor, oraya buraya sıçrıyor ya, o hesap.

Herneyse, başlığı ilk yazıyorum ki gözüm oraya takılsın, konu neydi hatırlayayım diye. Bence bir başlığın en birinci ve temel vazifesi de o.

Evet ne diyordum, (ya da demeye yelteniyordum ama diyemiyordum bir türlü) - ben hiç aşk meşk işlerine girmemeliyim, yan etkileri ölümcül derecede tehlikeli oluyor. Belki aşık neyin olamamam (işte 5 senede bi falan) ve biyolojik olarak default gelmesi gereken aşka meylin eksikliği, esasen vicudumun kendini koruma refleksidir. Çünkü bildiğin tehlikeli yahu.

Şimdi şu noktada ufak bir malumat geçmem gerek, kendim hakkında objektif olarak(buyur burdan yak). Dikkat eksikliğim var benim. Bildiğin yediğin dikkat eksikliği. Psikiyatr arkadaşım koydu teşhisi de biraz bilimsellik kazandı.  Yoksa ben aklı bir karış havada gibi naciddi bir tanımı kullanıyordum o güne kadar. Ufak bir iki örnek verirsek, evin anahtarını kapının üzerinde unutma (dışarıdan tabii ki, gelip girmek isteyen olursa kilidi kırmakla uğraşıp masraf çıkarmasın diye sanırım), trafik ışıklarına bakmama, otobüste kendi durağımda değil de önümde duran biri inince inme vb. Bunun bir de yan etkileri var meseala, küçükken kendini sakarlık, büyüdükçe reflekslerde gelişmişlik olarak gösteren de, neyse konumuz bu değil şimdi.

Aklım hep bir yerlerdedir, ya olasılıklar dünyasının gerçekleşmemiş kısımlarında dolanır durur, ya da çeşitli saptamalarda bulunur, teoriler, genellemeler, örneklemeler, teorilerin revize edilmesi falan fıstık işte. Fiziksel dünyaya da arada bir geri döner, yapılması elzem ne varsa onu yapacak kadar kalır yine gider geldiği yere. Yıllardır bu şekilde hayatını idame ettirmeyi başaran bünyeye işte bu gönül meseleleri öldürücü darbeyi vuruyor. Çünkü ortalığı karıştırır bu gereksiz hislenmeler, tüm teorileri olasılıkları bir de o açıdan yorumlamaya çalışır, bu ekstra iş yükünün altından kalkmaya çalışırken de fiziksel dünyaya uğramaya vakit bulamaz.

Ahanda 2 hafta önce tam da o haldeyken proje bitişi tatile çıktım, uçağa neyin binmem gerekti. Öyle çok sık seyahat ettiğim söylenemez ama iyi kötü deneyimim var sayılır havaalanlarında. Check in yapıp gate e gidilicek altı üstü, kolay yani. Ama kolay işler beni sıkıyor biliyor musun? Neyse efendim checkin i yaptım, salona geçtim, uçuşu buldum, gate e gittim, kapının açılmasını beklerken biriyle tanıştım, konuşarak gidiyoruz, uçağa girdik koltuklarımıza bakıyoruz. Her şey normal seyrinde.
İdi. 
İsmim anons edilene kadar. İsmim anons edildi, geri döndüm, meğer benim uçuşumdan bir önceki uçuşmuş, biraz bekleyin hanfendi dediler. İyi peki madem deyip çıktım dışarı, aklım yine bir yerlerde olduğundan bir filmi izler gibi ama.

Tekrar beklemeye başladım, hangi gate te olacağını "skorbord"dan gözümü ayırmadan izliyorum. Aksi gibi rötar yaptı,  4 saat kadar. En sonunda belli oldu, gidip oturdum gideceğim gate in salonuna. Bir taraftan da internetten gideceğim yerlerde ne yapılır ne yenilir onları araştırıyorum. Bir ara insanlar ayaklandı gibi oldu ama baktım uçağa giren olmadı ben de oturup nette dolanmaya devam ettim. Sanırım bir iki saat daha rötar yaptı, o aralar çok bulanık. Zaten saat hesabı yapmayı da bırakmıştım çoktan, zaman kavramını pek kavradığım da söylenemezdi o aralar. Sonunda gate açıldı ve uçağa bindim yine. Kulağımda müzik, uçağın en sondan bir önceki sırasında koltuğuma yerleştim. Bir ara aklıma uçuk bir fikir geldi, ya şimdi ismimi yine anons ederlerse duyamam şeklinde. Çıkardım kulaklığımı ve anonsu duydum.
azmin zaferi, doğru uçağı bulamasam da bi şekilde uçtum evet

Yine beni çağırıyorlardı. Gittim yanlarına, bu sizin uçağınız değil bağyan, sizin uçak kalktı gitti dediler. Ben hala film izliyordum uzaktan, lan sonunda nolucak acaba, gitmeyi başarabilicek mi diye. "Ama ama ben bekliyordum hık mık" dedim, gidin çantanızı alın bağyan dediler. Peki madem dedim çantamı aldım çıkıyordum ki, tamam bu uçağa binebilirsiniz dediler. Yine peki madem (= ok, thanks) diyip gittim aynı koltuğa oturdum ve varacağım yerde yaşayacağım saçma sapan hikayelerime doğru yola koyuldum.
                                       -----FİN----

diyip bitirmek isterdim ki, malesef bu Kezban a gereğinden çok devam filmi çektiler. Sahne aynı, yine Mexico city havaalanı. Tatilden sonra artık yurda kesin dönüş için oradayım. Yine checkin yapılmış bitmiş. Rötar neyin de yok, gate i de belli, her şey çok normal. Yine salona geçip bilgisayarda fotoğraf editleme neyin oyalanırken gate e gitme vakti geldi. Baktım ağzına kadar dolu gate in önündeki koltuklar, iyi henüz uçağa geçilmemiş. Biraz daha oyalanayım çevrede, malum 9 saat aralıksız uçuş olucak, mümkün mertebe hareket edeyim dolanayım mantığındayım. Ki beklenen oldu:.ismimi anons ettiler... Yine noldu, bu da mı ofsayt hakim bey moduna giricektim ki lütfen 26 no'lu gate e gelin dediler. Peki ben nerdeyim derken farkettim, 25. gate in önündeymişim. Ufak bir yanlış okuma ya da okuduğunu yanlış görme ya da gördüğünü yanlış hatırlama vakası işte.

Şimdi gidip Ayşegül Küçük Anne yi okuyayım bari :/